Neden Hedeflerimizi Anlatmamalıyız?

Neden Hedeflerimizi Anlatmamalıyız?

Bir hedefiniz var; örneğin yeni bir dil öğrenmek, bir projeye başlamak, kilo vermek… Bu hedefinizi çevrenizle paylaşır mısınız? Çoğu insan hedeflerini çevresiyle paylaşmanın motive edici olduğuna inanır. Hedefleri sesli söylemek iyi hissettirir, hedefe bir adım daha yakın hissetmeye başlarız, kişiliğimizin bir parçası haline gelmiş gibidir adeta. Ancak kötü haber, ağzınızı sıkı tutmalısınız, çünkü o his o işi başarma ihtimalinizi azaltacaktır. Tekrarlanan araştırmalar, hedefinizi birine söylemenizin onun gerçekleşme olasılığını azalttığını ispatlamıştır.

Hedef konusunda dünyaca ünlü araştırmacı Prof. Peter Gollwitzer yaptığı bir araştırmada, 63 kişiden kişisel hedeflerini yazmasını istedi. Yarısı bu hedefe bağlılığını dile getirip diğerleriyle paylaşırken diğer yarısı paylaşmadı. Araştırma sonucunda hedeflerini gizli tutan kişilerin, açıklayanlara göre daha başarılı oldukları gözlemlenmiştir. Hedeflerini paylaşmayanlar verilen sürenin tamamında çalıştılar ve sonrasında kendilerine sorulduğunda hedeflerine ulaşmak için hala çok yolları olduğunu düşündüklerini söylediler. Ancak hedeflerini açıklayanlar daha erken pes ettiler ve sonrasında kendilerine sorulduğunda hedeflerine ulaşmak için daha yakın hissettiklerini belirttiler. Yani hedefini paylaşmayanlar, hedefe götürecek işlerle daha çok ilgilendiler ve hedefe ulaşma ihtimali daha çok arttı.

 

hedef

 

Peki, neden hedefini başkalarıyla paylaşanlar, hedeflerine daha zor ulaşıyor?

Sosyal Gerçeklik ve Fiziksel Gerçeklik

Hayatlarımızda “sosyal gerçeklik” ve “fiziksel gerçeklik” diye iki kavram mevcut. Sosyal gerçeklik; düşünceler, algılar, inançlar, kültür, ilişkilerden oluşuyor. Yani fiziksel dünyada değil, insan zihninde. Normal şartlarda hedefimize ulaşana kadar yapmamız gereken işler vardır ve fiziksel olarak hedefimize ulaşana kadar bütünlük duygusunu ve başarma hazzını yaşamayız. Ancak hedefimizi birine söylediğimizde o olay sanki şimdiden gerçekleşmiş gibi aklımız bize oyun oynar. Ve o tatmini yaşadığımızdan dolayı, gereken zorlu işleri yapmamız için daha düşük bir motivasyonumuz olur. Çünkü hedeflerimizi açıkladığımızda, genellikle çevremiz tarafından destekleniriz, çevremiz hedefimizi onaylar ve hatta takdir eder. İşte bu onay ve takdir, beynimizde “sosyal gerçeklik” sembolüne dönüşerek kimlik algımıza bağlanır. Yani kimlik algımız, hedefe giden yolda henüz tek adım bile atmamışken, adeta hedefe ulaşmışçasına revize olur. Bu yeni kimlik algısının yarattığı, memnuniyet ve tatmin duygusu motivasyonumuzu kaybetmemize yol açar.

Hedefine ulaşmış gibi hissetmek ve bunu kimliğinin bir parçası haline getirince yaşanan tatmin duygusu, aslında hedefe giden yola konmuş yeni bir engeldir.

Kaynak

Gollwitzer, P. M., Sheeran, P., Michalski, V., & Seifert, A. E. (2009). When ıntentions go public does social reality widen the ıntention-behavior gap?. Psychological Science, 20(5), 612-618.

 



Bir cevap yazın