- 9 Şubat 2021
- Yayınlayan: Psk. İrem Bulut
- Kategoriler: Genel, TYT - AYT

Duyguları Saklamak ve Dile Getirmek Üzerine
Ferhat Jak İçöz, ‘Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ kitabında duygularımızın bize değiştirilmek ve saklamak üzere gelmediğini ifade eder. Duygu kelimesinin İngilizce karşılığı olan ‘emotion’a bakıldığında duyguların doğasına dair bize bilgi verdiğini belirtir. Motion hareket, eylem anlamına gelir. E- ön eki ise bir yere doğru anlamı taşımaktadır. Bu kapsamda duygular bizi kendi zihnimizden çıkarıp dışarıda bir şeyler yapmaya, kendimizi ifade etmeye yönlendirir. (1)
“Duygular bizi daha rahat edebileceğimiz, kendimizi daha iyi var edebileceğimiz yerlere sevk etmeye çalışırlar.”
– Ferhat Jak İçöz
İnsan türü olarak doğada en muhtaç halde doğan canlılarız. Hayatta kalabilmek için yaşamımızın ilk dönemlerinde birinin varlığına ihtiyaç duymaktayız. Bu sayede ihtiyaçlarımızı işlemden geçirip, karşılanabilmesi için ifade edilir hale geliriz. Örneğin bebek acıkır ve ağlar, ilk bakım vereni (genellikle anne olur) onun bu ihtiyacını anlayıp “Aa sen acıktın mı?” gibi söylemlerle bebeğe tercüme eder. Yani bebek için anlaşılmaz ve belirsiz olan artık tanımlanabilir bir şeye dönüşür: “Acıktım, acıktığım için ağlıyorum.” Bebek büyüdükçe dil gelişimiyle de paralel olarak artık ihtiyaçlarını sözle ifade edebilen bir konuma girer. “Acıktım” diyebilmektedir.
Dil edinimi ile imgesel (imge dış dünyadan duyularla algılanan şeylerin bilince yansıyan düşsel olarak tasarlanmış görüntüsü, imajıdır) haldeki deneyimler sembolik hale gelir.
Düşünürler de dil ve ifade ediş üzerine oldukça tartışmıştır. Örneğin Heidegger’in varlık felsefesinde dilin önemi büyüktür. Dili “varlığın evi” olarak betimler. Bir varoluş konumudur. (2)
“Dil, varlığın evidir, onun meskeninde insan ikamet eder.”
-Heidegger
Varlığı anlamlandırabilmenin en önemli yolu dil ve sözcüklerden geçmektedir.
“Heidegger’e göre aslında var olmak bir eylemdir. Attığım her adımda, hissettiğim her duyguda, ağzımdan çıkan her kelimede varoluşum kendini ifşa eder. Kime ifşa eder? Aslında dünyaya. Ama en çok da kendime. Ne ifşa ettiğimi görmek ve buna sahip çıkmak benim işimdir.” – Ferhat Jak İçöz
Varoluşumuzda en önemli ihtiyaçlarımızdan biri de görülmek/duyulmaktır. Duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı güvenli şekilde ifade edebileceğimiz sağlıklı, güvenli ilişkiler kurmak (arkadaşlık, ebeveyn, romantik ilişkiler); bu deneyimin karşılanabileceği ortamlar yaratmak ruh sağlığımız için de oldukça önemlidir (Psikoterapi de genel anlamda bu ‘duyulma’ ihtiyacımız üzerine kuruldur). Çünkü duygularımızı ifade etmek üzere sembollere dökmedikçe ihtiyaçlarımıza yönelik kör ve sağır kalabiliriz.
Duyguları ve ihtiyaçları dile dökmek, tanımlamak, anlamak için harekete geçmek karşılanmasının en temel yoludur. Güvendiğiniz biriyle konuşunca veya kendi kendinize sesli şekilde ifade edince duygularınızı anlamlandırmak adına en önemli adımı atmış olursunuz. Bu adımlardan biri de yazmaktır. Nasıl ki konuşmak imge halindeki bir şeyi sese dönüştürmekse, yazmak da harf sembollerine dönüştürmektir. Mihaly Csikszentmihalyi’e göre, yazmak duygu karmaşasına düzen getiren bir terapidir. (3)
“Yazma sırasında yavaşça ve organik olarak gelişen düşünce süreci fikirlerin ortaya çıkmasını sağlar.” – Mihaly Csikszentmihalyi
*Varoluşumuz için dilin önemi üzerine bir film önerisi: Sonsuzluk ve Bir Gün (Eternity and a Day) (1998)
*‘Duyulmak/görülmek’ ihtiyacımız üzerine bir dizi önerisi: Bir Başkadır (2020)
Kaynaklar:
(1) İçöz, F. J. (2020). Kendin olmanın dayanılmaz hafifliği. İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık.
(2) Taş Öz, P. (2019). “Sonsuzluk ve bir gün” filminde zamanın ontolojik sorgusu. The Turkish Online Journal of Design Art and Communication, 9 (2), 216-225.
(3) Csikszentmihalyi, M. (2020). Akış: mutluluk bilimi (7. Baskı). (B. Satılmış, Çev.). Ankara: Buzdağı Yayınevi. (Orijinal çalışma basım tarihi 1990).