Doyumlu Bir Hayat için Dört Anlaşma

Doyumlu Bir Hayat için Dört Anlaşma

Don Miguel Ruiz’in 1997 yılında yayımladığı ve 38 dile çevrilen kitabı Dört Anlaşma, Toltek bilgeliğinin öğretilerinin anlatıldığı, binlerce kişi için başucu kitabı olmuş bir kaynak. Yazarımız yaşamını Toltek bilgisini öğretmeye ve paylaşmaya adamış biridir ve kişinin kendi bireysel özgürlüğüne ulaşmasında rehberlik eden bir öğretici olarak, daha doyumlu bir hayat sürmek istiyorsak kendimizle yapmamız gereken dört anlaşmadan söz eder:

Birinci anlaşma: Kullandığın sözcükleri özenle seç.

Bu anlaşma, dört anlaşmanın en önemlisi ve en temelidir.

“Söz büyüdür.” Birinci anlaşmayı en iyi açıklayan iki kelime tam olarak bunlar. Don Miguel Ruiz bir röportajında ağzımızdan çıkan sözlerin önemine değiniyor:

“Uçup gitmiyor onlar, havada asılı kalıyor. Anlamı, ağırlığı, karşılığı, yaptırımı var. Yani ağzımızdan çıkana dikkat etmemiz gerekiyor.”

Örneğin bir çocuğa “sen tembelsin”, “sen utangaçsın” dediğinizde aslında bir tür büyü yapmış gibi oluyorsunuz. Eğer çocuk bunu farkına varıp büyüyü bozabilirse onun için daha iyi bir hayat hazır demektir, aksi durumda ömrü boyunca tembel, utangaç (veya her ne söylendiyse) olduğunu düşünecek, kendisini ‘ezik’ hissedecektir. Ve bu çapanın etkisiyle zihni de tembel, utangaç (veya herhangi bir etiket) olduğuna dair kanıtlar sunacaktır.

Yazar bu yaklaşımı kendi hayatlarımız için de düşünmemizi öneriyor.

“Bizim de eksik, zayıf yanlarımız, aynı şekilde, birilerinin zamanında bize yaptığı ‘sözlü büyüler’. ‘Sen onu yapamazsın, bunu yapamazsın!’ gibi.”

Dil organik bir şeydir deriz. Yani hem biz dili şekillendiririz hem de dil bizim düşünce sistemimizi şekillendirir. Kendimiz ve diğer kişiler için kullandığımız kelimler bu sebeple tohum gibidir.

“Bir tohum ekerseniz o büyür ve insan zihni oldukça verimlidir. Önemli olan oraya hangi tohumların ekilip üretildiğidir.”

Kullandığımız sözlerle kendi hayatımızı iyi ya da kötü yönde şekillendiririz.

İkinci anlaşma: Hiçbir şeyi kişisel algılama.

Ruiz, başkalarının bir şeyler söyleme ve yapma nedenlerinin sizden kaynaklanmadığını açıklar; onlar yüzünden. Çünkü öteki kişi söyledikleriyle/davranışlarıyla kendi dünyasındaki konumundan konuşuyordur.

Kişisel algılamak, size söylenen şeyleri onaylamak anlamına gelir.

“Birisi size, ‘Hey sen çok çirkinsin’ dese bile, bunu kişisel algılamayın. Çünkü gerçek şu ki, bu kişi kendi duygu, düşünce ve inançlarını ifade ediyor. Bu kişinin size gönderdiği zehri kabul edip etmemek kişisel algılamayla ilgilidir. Eğer zehri kabul ederseniz, onu size ait kılarsınız. Kişisel algılamak, sizi kara büyücüler için kolay bir av haline getirir.”

Kitapta birinin size iyi kötü bir şey (“Sen çok sıkıcısın” gibi) söylemesinin yanında iyi şeylerin de (“Sen bir melek gibisin” gibi) kişisel algılanmaması gerektiği anlatılır. Her iki durumda da söylenilenin bizi etkilememesi belirtilir.

“Çünkü ben ne olduğumu biliyorum. Kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacım yok. Birisinin bana kim olduğumu söylemesine ihtiyaç duymuyorum.”

Unutmayalım ki, sadece kendi davranışlarımızdan sorumluyuz. Ruiz’in deyimiyle; bu filmde yönetmen de, yapımcı da, başrol oyuncusu da biziz.

Üçüncü anlaşma: Varsayımda bulunma.

“Soru sormak daima varsayımda bulunmaktan iyidir. Çünkü varsayımlar yaşamınıza acıları davet eder.”

Zihninize dikkat ederseniz, her türlü varsayımı fark edersiniz. Zihinlerimiz hızlı hareket edebilmek için varsayımlar yapmaya alışmıştır. Özellikle belirsiz hissettiğimiz durumlarda olumsuz duyguların etkisinden kaçınmak için varsayımlarda bulunuruz. Bu doğada hayatta kalmaya çalışan, yırtıcılara karşı kendini korumak isteyen ilk atalarımız için işlevseldi. Ancak şimdi güvendeyiz ve hızlı hareket edip karar vermemize gerek yok. Yavaşlayabilir ve vardığımız sonuçlardan emin olup olmadığımızı sorabiliriz.

Felsefede de soruların aslında cevaplardan daha önemli olduğu görüşü yaygındır. Soru sormak yapabileceğimiz en güçlü şeylerden biridir. Varsayımlarımıza dayanarak şeylere tepki vermeyi bırakıp bunun yerine sorular sorduğumuzda, önümüzde bir dünya açılır. Önemsiz argümanlar azalır; tüm endişeler ve korkular yok olur.

“Herkesin hayatı bizim gibi algılaması gerektiğini ya da algıladığını varsayarız. Başkalarının bizim gibi düşündüğünü, hissettiğini, yargıladığını ve sömürdüğünü varsayarız. İnsanların en büyük varsayımı budur.”

Varsayma, zannetme, farz etme. Soru sor…

Dördüncü anlaşma: Daima yapabildiğinin en iyisini yap.

Son anlaşma bize daima yapabileceğimizin en iyisini yapmayı söyler. Bunun için önce “en iyi” nedir bunu tartışmamız gerekir. Bu kavram kişiden kişiye değiştiği gibi bireysel olarak zamana, yaşa ve anlara göre farklılık gösterir. An, her an değişir. Yani bir saat önceki “en iyimiz” bazen yüksek kaliteli olurken şimdiki o kadar da iyi olmayabilir. Gençlik dönemindeki ‘en iyi’niz ve ileriki yaşlardaki ‘en iyi’niz farklı olacaktır. Sabah enerjik halde yaptığınız “en iyi”, günün yorgunluğuyla akşam yaptığınız “en iyi”den daha iyi olacaktır.

Ruiz’e göre yapabildiğimizin en iyisini yapmakla, yaşamı daha dolu dolu ve yoğun yaşarız. Üretkenliğimiz artar. Kendimize karşı da iyi oluruz. Çünkü kendimizi ailemize, topluma, her şeye en iyi şekilde veririz.

“Yapabildiğinizin daima en iyisini yaptığınızda harekete geçersiniz. Her eylemi, her hareketi zevk aldığınız için yaparsınız, bir ödül beklediğiniz için değil.”

Aksiyon, hareketlilik dolu dolu yaşamın anahtarı konumundadır. Kim olduğumuzu fark etmek aksiyon almaktan geçmektedir.

“Bir fikir aksiyona geçmediğinde ifade yoktur, sonuç yoktur, ödül yoktur.” (Aksiyona geçmenin önemi üzerine ‘Evren Hareketi Alkışlar, Düşünceyi Değil’ yazımızı inceleyebilirsiniz)

Yazar Miguel son anlaşma için; “Bu anlaşma, diğer üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlayan anlaşmadır. Dördüncü anlaşma ilk üçünün aksiyonudur. Her koşulda, daima en iyisini yapın, ne daha fazla ne daha az. Ama şunu daima hatırlamanızda yarar var: An, her an değiştiği için asla ‘en iyiniz’ olmayacaktır. Dört anlaşmayı yaşamınızda uyguladıkça ‘en iyiniz’ de gittikçe ‘en iyi’ hale gelecektir.” diyor.

Bu dört anlaşmayı yaşama geçirdiğinizde; sözlerinizde özenli olduğunuzda, hiçbir şeyi kişisel algılamadığınızda, varsayımda bulunmadığınızda, daima yapabileceğinizin en iyisini yaptığınızda yaşamınızı daha da güzelleştiriyor olacaksınız. Yaşamınızın kontrolü ellerinize almak için dört anlaşmayı her gün uygulamak gerekmekte. Bu başlangıç için zor gözükebilir, Ruiz’in bunun için bir önerisi var:

‘Dört anlaşmaya yalnızca bugün uymaya özen göstereceğim’ deyin.”

anlaşma

Kaynak:

Ruiz, D. M. (2020). Dört Anlaşma (32. Baskı). (N. Gün, Çev.). İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık. (Orijinal çalışma basım tarihi 1997).

 



Bir cevap yazın